Fuarda oluşturulan trend alanlarının içinde en etkilisi, konsept tasarımını François Bernard’ın yaptığı ‘Hybrides’ isimli doğaya saygı duruşuydu. Şu andaki en güçlü eğilimin doğayı günlük hayatın tam merkezinde konumlandırmak olduğunu düşünen Bernard, iç ve dış mekanlar arasındaki sınırları kaldıracak yeni tasarımlar sundu. Doğasını yitirmemiş ve ilkel güzelliğini koruyan doku ve malzemelerin (belki de insanların dürüst ve basit tasarıma olan ihtiyacından dolayı) yükseleceğini vurguladı.
Seneler sonra ilk defa, markaların standlarında da ortak bir dekorasyon dili yakalayabildim. 2010’un hedefi, şehir, teknoloji ve doğa üçgenini birbirine yakınlaştırarak hayat şartlarını “iyileştirecek” dekorlar yaratmak olarak özetlenmişti. Kuzeye çağıran İskandinav tasarımlar, ağaç kütüklerinden sehpalar, yüksek ve yoğun yeşil bitkiler, diğer tasarımlara gözdağı veren basitliğiyle ham ahşap mobilyalar, beyaz renkli ürünler ve etnik kökenli tarzlar çok sık kullanılmıştı. Gerek form, gerekse doku olarak serpiştirilen hayvan figürleri arasında, özellikle denizaltındaki canlıların başrolde olduğunu söyleyebilirim. Rahat kanepeler ve geniş berjerler üze-rinde, dokunma duyumuzu harekete geçiren peluş ya da kürkten tasarlanmış tekstiller odun kokan bu stilin en belirgin detayları olmuştu. Hiçbir abartıya ve süslemeye ihtiyaç duymayan ve güzelliği işlenmemişlikle tanımlayan ahşap ve cam ikilisi, basit, temiz, doğal ve net tasarımın temsilcileriydi adeta.
Enerji hafifliyor
Sakin ve şiirsel bir ruh halini besleyen bu doğa aşığı atmosfer, teknolojinin ekolojiye yenik düştüğünün de kanıtıydı aynı zamanda. Paris’te sergilenen koleksiyonlar, 2010’da çevreye duyarlılık olgusunun güçlenerek süreceğinin sinyallerini verdi. Bu eğilim, başına buyruk takılan tasarım dünyasının karşısına daha alçakgönüllü, verimli ve güvenilir tasarımlar çıkacağını öngörü-yordu. Fuar sırasında rastladığım Fransız tasarımcı Didier Gomez şöyle dedi: “Tasarım geri dönüşümlü malzemeleri ve taçlandırmaya hız verecek; tasarımcının mobilyaları, mekânlara geri dönüşüm yoluyla tekrar girecek.
Dönüşleri bu sefer kalıcı ve faydalı birer obje olarak gerçekleşecek. XXI. yüzyılda da tasarımcılar için en büyük mücadele, hem çevresel ve ekonomik kriterler, hem de tüketici beklentileri nedeniyle doğaya hiç zararı olmayan ürünler geliştirmek haline geldi.” Öncelikle gökyüzü, arkasından su ile hava ve son olarak da toprak elementlerinin kusursuz tonlarını stilize eden renk bilimciler ise, dış dünya ile uyum içinde olan iç mekânlar kurgulanacağını ve kapalı alanlarda ‘enerjinin hafifleyeceğini’ vurguladılar. Kil, kum ve çöl renklerinin bolca yer bulduğu bu skalada, tozlu tonlar ve aşınmışlık hissi veren gölgeler, tabiat ananın ellerindeki ilkel ha-yatın paletini evlere taşıyacak gibi görünüyordu. 2010 ev trendlerine Paris’ten baktığınızda, amaç öze dönmek, doğallaşmak ve doğayı evin içine sokmak olarak özetlenebilirdi.
Hamam’a yoğun ilgi
Hayatın her anında kendinizi ayrıcalıklı hissetmenizi sağlayan, havlu ve bornoz üretiminde bir dünya markası haline gelen Hamam, Paris’teki fuar standı ve yeni yatak tekstilleriyle yine yoğun ilgi topladı. Zeynep Fadıllıoğlu’nun tasarımını yaptığı standda kendi tasarım ekibinin ve Aziz Sarıyer’in yarattığı banyo koleksiyonları da sergileniyordu. Kullanılan özel iplik sayesinde ekstra su emiciliğe, inceliğe ve hafifliğe sahip olan bu sıradışı ürünler, aynı zamanda vücudunuzun ısısını koruyarak terlemenizi ve üşümenizi de engelliyor.
Laura Gucci’nin evi
Dünyaca ünlü modaevi Gucci’nin kurucusu Guccio Gucci’nin gelini olan oraganizatör Laura Gucci, Toskana’daki evini kurgularken aileden kalma antika mobilyaları yeni seçimlerle bir araya getirmeyi amaç-lamış. Toskana stilini yansıtan ahşap binada, doğadan esinlenen malzeme ve motiflere yer verilmiş. Gucci’nin dünyanın çeşitli bölgelerinden topladığı objeler de istenen tarzın yaratılmasına katkıda bulunmuş. Ancak…
Bu evde yaşamak için görsel algılarınızı kapatmak gerekti-ğini düşünüyorum. Birleştirme ve karıştırma eğilimi abartılınca, ortaya fazlasıyla kalabalık bir atmosfer çıkmış. Stresli günlerde böyle bir evin sahibini rahatlatabi-leceğini sanmıyorum.Yatak odasındaki bol yapraklı duvar ve tavan resminin anlamını çözmek mümkün değil. Oysa duvarlar ve halı nötr olsa, yatak tekstillerinin enerjik renkleri ve yumuşak dokuları ön plana çıkabilirdi.
Melda Narmanlı Çimen – Milliyet Cadde