1750 Adetten Fazla Türkiye'nin En Güzel Villa Modelleri İçin Resme Tıklayabilirsiniz..

Düşünümsel Mimarlığa Yeni Katkı: Osmanlı Şehri

düşünümsel mimarlık, mimar, mimarlık, turgut cansever, mimar turgyt cansever, osmanlı şehri, turgut cansever osmanlı şehri, turgut cansever mimarlığı, turgut cansever kitaplığı, mimarlık sanatı, sanat biçimleri, mekan, mekan ve düşünce, yapı ve makan ilişkisi, turgut cansever mimarlığı, Düşünümsel Mimarlığa Yeni Katkı: Osmanlı Şehri

Cansever kitaplığına yeni bir eser daha eklendi. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Osmanlı Şehri adını taşıyan kitabı Cansever düşüncesinin izini sürmek bakımından önemli olduğu kadar insan-mekân ilişkisini tarihsel boyutuyla ele alıp zaman içinde yaşanan değişimler ve akımlarla birlikte incelemesi bakımından mimarlığın anlam ve önemini de çarpıcı bir biçimde seriyor gözler önüne.

Mimarlık kaçınamadığımız sanattır. Tabiatta değilsek her uyanık anımızda onunla birlikteyiz; o içinde yaşadığımız sanat biçimidir. Belki de bu tanışıklık yüzünden mimariyi, üzerine pek düşünmediğimiz şu gündelik teknik aygıtlarımızın en büyüğünü yalnızca yararlandığımız bir etmen olarak görme eğilimindeyiz. Ama diğer sanatlardan ayrı olarak mimarlık, insan davranışını etkileme ve koşullama gücüne sahiptir; örneğin bir odadaki duvarların rengi ruh durumumuzu belirleyen etkenlerden biridir. O yüzden şu anonim ifade son derece önemlidir: “Mimari hayatın zarfıdır.” Kuşkusuz sadece bu kadar değil mimari. Çünkü mimari aynı zamanda, eşzamanlı olarak tarihin de zarfıdır! Mimari yapı(t)ları yok etmeden tarihi yok edemezsiniz. Mimariye bu açıdan bakıldığında ilk akla gelen isimler arasında geçen yıl vefat eden Turgut Cansever’in farklı bir yeri vardır.

Turgut Cansever’in düşünce mirasının önemini kavramak bakımından oldukça önemli gördüğüm tespitleri içinde barındıran Gökhan Özcan’ın Edebiyat Ortamı dergisinde yayımlanan ‘Bilge Mimar’ Turgut Cansever adlı yazısından bir alıntı ile yol almak mümkün: “Maalesef medeni kültürel zincirimizin en zayıf halkalarından birini mimari alanı oluşturuyor.Bu alanda çok uzun zamandır çorak bizim topraklarımız… Şaşırtıcı ama gerçek, insanlık tarihinin en muhteşem mimari eserlerinin bugün hala ayakta olduğu bu topraklar, dünün ruhunu bugünün imkânlarıyla ve ihtiyaçlarıyla yoğuracak bilge mimarlar yetiştiremiyor. Turgut Cansever, bu tarihi bütünlükle meseleye baktığımızda tek istisna, tek bilgelik ışığıydı. Bugün aramızdan ayrıldığında ne kaybettiğimizi anlıyoruz. Demek varlığıyla aydınlanmayı da ihmal etmişiz. Yazık gerçekten, çok yazık, gelecek nesillere Turgut Cansever’i sadece Sinanî geleneğin yeni zamanlardaki temsilcisi olarak değil, her şehirde onlarca eserini yükselttiğimiz, ilhanlıyla yeni bir medeniyet imarı başlattığımız bir toplumsal önder olarak anlatma fırsatını kaçırdık. “Bizim şehrimiz neresi?” diye soracak kadar bile masumiyetimiz olmayacak artık!”

Medeniyet temelli mimarlık düşüncesine katkıları olmuş Turgut Cansever’in bu noktada farklı bir örneklik ortaya koyduğunu ifade etmek için sadece şunlar bile hatırlansa yeterli: Cansever, 1946’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin Yüksek Mimarlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünde doktorasını tamamlar. Doktora konusu: “Selçuk ve Osmanlı Mimarisinde Üslûp Gelişmeleri”dir. (Uğur Tanyeli’nin deyimiyle Türkiye’de Sanat Tarihi doktorası yapmış tek mimar odur). Cansever, 1950-51 yıllarında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyeliği yapar ve akademideki planlama çalışmalarını yürütür. 1960 yılında Frank L. Wright, Le Corbusier, Walter Gropius, Aalvar Aalto ve Mies Van der Rohe gibi çağdaş mimarlığın beş devini incelediği “Modern Mimarinin Temel Meseleleri” adlı teziyle doçent olur.

Turgut Cansever’in kendi kurguladığı kavramsal çerçeveyi ve bir mimar olarak oluşturduğu ve yapıları yaparken bağlı kaldığı bağlamı makale, söyleşi, röportaj gibi kitaplaşarak okur(uy)la buluşan eserlerinden okumak mümkündür Çok farklı zamanlarda yazılmış bu kitapların kimi ortak özellikleri var. Önce Cansever’in dile çok iyi egemen olduğu görülüyor, Türkçe’yi çok iyi kullanıyor, anlattıklarını büyük bir rahatlıkla okutuyor. Ardından ise mimarlık düşüncesi geliyor.

Mekân ve düşünce
Cansever kitaplığına yeni bir eser daha eklendi. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Osmanlı Şehri adını taşıyan kitap Cansever düşüncesinin izini sürmek bakımından önemli olduğu kadar insan-mekân ilişkisini tarihsel boyutuyla ele alıp zaman içinde yaşanan değişimler ve akımlarla birlikte incelemesi bakımından özelde mimarlığın genelde ise sanatın anlam ve önemini de çarpıcı bir biçimde seriyor gözler önüne.

Yapı yapan diğer varlıkların aksine insanlar, yapı yaparken düşünürler. Bu nedenle insanın yapı eylemi bilinçli ve düşünümsel, sayısız kararları ve seçimleri cisimlendiren bir eylemdir. Bu, insan yapılarını kuşların yuvalarından ve arıların peteklerinden ayıran özellikler, çünkü onlar bunları genetik programlarının sonucu olarak bir faaliyet yaparlar. İnsanlar bir gereksinimi karşılamak için yapı yaparlar, ama bunu yaparken değerlere ve duygulara anlatım kazandırırlar; yaptıkları ister bir bisiklet sundurması ister bir katedral olsun, insanlar ahşapta, taşta, metalde, alçıda ve plastikte yaşamsal ve önemli olduğuna inandıkları şeyleri anlatırlar. Bu hem müşteri hem de mimar tarafından bilinçli olarak yapının içine katılmış ve açıkça anlaşılan bir mesaj olabildiği gibi, şifresi ancak daha sonraki bir gözlemci tarafından çözülebilen bilinçdışı ya da bilinçaltı bir bildiri de olabilir.

Türkçe düşünce dünyasının nadir düşünür mimarlarından Turgut Cansever yaşadığı sürece insanın dünya üzerindeki vazifesine dikkat çekti, hep kâinatın hüsnü muhafazasının ve insanın dünyayı güzelleştirme görevinin üzerinde durdu:“Sanat eseri, varlık-kâinat tasavvurunun yapılana yansımasıdır. Eserini ortaya koyarken aldığı her karar, sanatkâr›n varlık ve varlığın güçleri hakkındaki tasavvuruna göre şekillenir. Bu özellikleri ile sanat, din ve ahlâk alanında yer alır” diyen Cansever’in, Osmanlı Şehri’ndeki makaleleri ile insanın bu en temel vazifesine ve bu vazifeyi yerine getirmede bize yol gösterici olacak Osmanlı tecrübesine dikkat çekiyor.

‘Bana yaşadığın yeri söyle!’
“… Sana kim olduğunu söyleyeyim” diyebiliriz rahatlıkla Cansever’in sözlerinin ışığında. Türkiye ve Türkiye’de yaşanan mimari yağma göz önüne getirildiğinde, bütün bu sözler birdenbire anlamını kaybediyor doğal olarak. Ama bu bile içinde yaşadığımız, yemek yediğimiz, çalıştığımız, ibadet ettiğimiz mekânın bizi belirlediği gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü hangi amaçla yapılırsa yapılsın, istisnasız her bina belli bir düşüncenin, belli bir soyutlamanın, belli bir algılayışın ürünüdür ve bizim kendisini biçimlendirdiğimizden çok daha güçlü bir şekilde biçimlendirecektir bizi. Turgut Cansever’e kulak veriyoruz yeniden: “İnsanın, hayatını düzenlemek üzere meydana getirdiği en önemli, en büyük fizikî ürün ve insan hayatını çerçeveleyen yapı” olan şehrin imajı “İslam kültürlerinde cennet tasavvurunun bir yansımasıdır” ve şehir dünyayı güzelleştirmek için vücuda getirilmiştir. İnanç sahibi her insanın ulaşmayı ümit ettiği cennet kavramı İslam toplumlarının hayatlarına dair çerçeveleri belirler. Bu nedenle Cnsever’in başta mimarlık olmak üzere tümü sanatla ilgili olan yazıları Osmanlı Şehri, başlığı altında derlenmiş.

Osmanlı Şehri’nin iç mimarisi Cansever tarafından oluşturulmuş değil. Kitabı Emine Öğün ile Mehmet Öğün yayına hazırlamış. Bir sunuş yazısı ve üç bölümden oluşan kitabın adı daha çok ikinci bölümdeki yazılardan hareketle oluşturulmuş. Kitapta yer alan yazıların künyelerinin-iki yazı hariç- yer almayışı ve kitabın sonunda dizinin olmayışının bir eksiklik olduğunu da belirtmeliyim. Dileriz, tez elden ileriki baskılarda bu eksiklikler giderilir.

Ferahlatıcı bir esintinin, lezzetli bir şeftalinin, yeni açmış bir çiçeğin Cansever için kolaylıkla varlık tasavvuru meselesine girilecek bir kapı oluşturuşu, bu fırsatları kaçırmamaktaki yeteneği, gerçek bir entelektüel tavrıyla sahip olduğu geniş birikim ve hayat tecrübesini hiçbir kompleks duymaksızın karşılaştırmalı olarak geniş bir kültür coğrafyası ve zaman dilimi içerisinden özenle seçişi; kendine özgü ve zaman zaman aykırı bir dille, metaforlar, darbımeseller, aforizmalar ve hadislerden yararlanması onun söylemini özgün ve zengin kılmıştır.

Turgut Cansever düşüncesi tüm kâinatın Allah tarafından insanoğluna emanet edildiği, onun hüsnü muhafazasında ve güzel hale getirilmesinde toplumların, dolayısıyla bireylerin ortak sorumluluğu bulunduğu şeklinde özetlenebilecek basit bir temel kabule dayanır. Yani onun için ‘korumak’ ve ‘güzelleştirmek’ anahtar kavramlardır. Cansever, Osmanlı Şehri’nde yer alan makalelerinde insana, dünyaya ve varlığa dair bütüncül telakkinin mimariye ve hayatın her alanına nasıl uygulanabileceğini anlatıyor. Osmanlı evinden ve şehrinden yola çıkarak immateryal, sonsuzluğu, sınırsız mekânı temsil eden bir mimarî anlayışı ortaya koyuyor.

Simgesel Bir Söylem Tarzı
Bu kitapta yer alan yazılarda Cansever’in betimlemeyi değil yorumlamayı, her konuya kuramsal bir çerçeveden bakmayı yeğleyen bir mimar olduğunu bir kere daha görme olanağı buluruz. Türkiye’deki mimarlık tarihi yazımında birçok betimleyici söylem onun tarafından yerinden oynatılmış veya yeniden konumlandırılmıştır. Ancak bu yorumcu tavrın, analitik gözleme ve olgusal verilere duyulan aynı yoğunluktaki bir ilgiyle birlikte sürdürülmesi, onun temel özelliklerinden biridir. Mimarlığın, “insanın dünyadaki esas vazifesi dünyayı güzelleştirmektir” hadisinde tarif edilmiş çerçeve içinde oluşmasını sağlamak, sosyal, ruhî ve inanca taalluk eden meselelerini doğru olarak ortaya koymak ve yanılgıları bertaraf etmek uğrunda çaba sarf etmek Turgut Cansever için kaçınılmaz bir görev olmuştur. Şehre, toprağa, dünyaya Allah’ın azametinin ve Cemâl sıfatının tecelli ettiği yerler ve insanların idrak edeceği alanlar olarak bakmıştır. İslâm kültüründeki Tevhid kavramının önemini göz ardı etmeksizin bir mimari düşünce ortaya konulmayacağını özellikle İslam mimarisi ile ilgili Batılı araştırmacılar tarafından yapılan araştırmalar ve teorileri eleştirme babında ısrarla vurgulamıştır. Hemen hemen bütün eserlerine Tevhid ilkesinin muhtemel açılımları sinmiş olan Cansever, yeri geldiğinde tüm kâinatla bir pencere pervazını birbirinden ayrı düşünmez. Aynı tavır, şehirle ilgili düşüncelerinde de kendini gösterir. Cansever’in çok boyutlu yorumunun gereği olarak, kitapta çok sayıda sorundan ve yapıdan ayrıntılı bir biçimde söz edilmektedir.

Yorum ve gözlem birlikteliği, kitapta en dolaysız biçimiyle, ancak uzun bir düşünsel hazırlığın ve yapıyla olan sabırlı ve doğrudan bir iletişimin sağlayabileceği biçim analizlerinde kendini ele veriyor. Betimlemenin işlevsel sınırlar içinde tutulduğu ve yazarın tezini destekleyen verilerin derlendiği bu analizlerin, uzman olmayan okuyucunun da yapılarla buluştuğunda kendi deneyimlerini oluşturmasına katkıda bulunacağı söylenebilir.

Velhasıl, Osmanlı Şehri Cansever düşüncesindeki süreğenliği ve resimden şiire uzanan derinlikli çeşitliliğini keşfetmek bakımından önemli bir çalışma.

Turgut Cansever, Osmanlı Şehri-Şiir’den Şehir’e- Timaş Yayınları,2010,İstanbul,239 sayfa.

Asım Öz / Dünya Bülteni

Hakkında: SerMimar

SerMimar Kimdir? Osmanlılarda mimarbaşı, sermimaran-ı hassa. osmanlı hanedanının ve büyük devlet adamlarının yaptıracakları binaların projelerini yapmak ve bunların uygulanması için gerekli mimarları, teknik elemanları atamak, büyük kentlerdeki mimarları atamak, hassa mimarlarını yetiştirmek, kent ve kasabalardaki bütün mimar ve ustaların kayıtlarını tutmak sermimarın görevleri arasındaydı.

Ayrıca...

Bingöl’e Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi

Bingöl Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi kuruluyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir